29.09.2008

Neden Ağlıyorsun Mutlu Prens?

Ebru AKKAŞ
07.04.2006 tarihinde Radikal Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

İrlandalı yazar Oscar Wilde’in çocukları için yazdığı “Mutlu Prens” yepyeni bir çeviri ile yeniden karşımızda. Mutlu Prens, İş Kültür Yayınları’nın “İş Çocuk Klâsikleri” dizisinin ilk kitaplarından.

“Mutlu Prens”, Oscar Wilde’ın 1888’de yazdığı ilk çocuk kitabı. İki erkek çocuğu olan Wilde, bu öyküleri çocukları için kaleme almış. Mutlu Prens, beş öyküden oluşuyor.

Kitaptaki öykülerden bahsetmek gerekirse “Mutlu Prens”, şehrin tepesinde yükselen, annelerin çocuklarını “Neden Mutlu Prens gibi olamıyorsun?” diyerek çocuklarını kıyasladıkları bir heykel. Ama öyle sıradan bir heykel değil. Altın varaklarla kaplı, gözleri safirden ve kılıcının kabzasında kırmızı yakut olan bir heykel. Mutlu Prens varsıl ailesinin etrafı duvarlarla çevrili Kaygısızlık Sarayı’nda acı ve gözyaşı nedir bilmeden yaşayıp ölmüş. Duvarların ardında ne olduğunu şehrin yüksek bir tepesine heykeli dikilene kadar da bilememiş. Artık bulunduğu yerden şehrin yoksulluğunu, acılarını görüyormuş. Ama gel gör ki elinden gözyaşı dökmekten başka hiçbir şey gelmiyormuş. Ta ki sürüsünden ayrılan bir kırlangıç dinlemek için Mutlu Prens’in heykelini seçene kadar. Mısır’da yetişmesi gereken sürüsüne gitmek yerine heykelin yanında kalan kırlangıç, Mutlu Prens’in ulaklığını kabul etmiş. Böylece kırlangıç, Mutlu Prens’in eli ayağı olmuş. Heykelin üzerinde değerli ne varsa ihtiyacı olanlara vermişler. Heykelin ihtişamını kaybettiğini gören şehrin ileri gelenleri de gerekeni yapmakta gecikmemişler. Heykeli eski haline çevirmekten başka şeyleri tabii ki...

Kitabın ikinci öyküsü “Harika Fişek” bir prens ile prensesin düğününde yapılacak havai fişek gösterisindeki fişeklerden birinin öyküsü. Öyküye adını verdiği üzere harika bir fişek de değil üstelik. Hem “Daha doğrusu beni düşünmen gerekirdi. Ben daima kendimi düşünürüm ve başkalarından da aynı davranışı beklerim. Mesela bu gece benim başıma bir şey gelse, herkes için ne büyük felaket olurdu!” diyen biri nasıl harika olabilir ki! Hüsranla biten bir öykü onunkisi. Her ne kadar kendisi sansasyonel olduğunu düşünse de...

Gelelim kitabın üçüncü öyküsü “Bencil Dev”e. Onun yokluğunda çocukların oynadığı bir bahçesi vardır Bencil Dev’in. Sadece çocuklar değil bahçede yaşan tüm çiçekler, ağaçlar, kuşlar da mutludur onlarla. Diyeceğini demesi yedi yıl süren, pek de konuşkan olmayan Dev geri dönünce bahçesindeki çocuklara çok kızar. Bir daha bahçeye girerlerse onları cezalandıracağını söyleyerek onları bahçesinden kovar. Aslında bahçesinden kovduğu sadece çocuklar değildir, kuşlar da gider bahar da... Hatta başını otların arasından çıkaran bir çiçek çocukların olmadığını görünce tekrar toprağa gömüverir kendisini. Sonra ilkbaharın bahçesine neden gelmediğini anlayan Bencil Dev yaptıklarından pişman olunca çocuklar İlkbahar’ı da alıp getirirler bahçesine.

Dördüncü öykü “Bülbül ve Gül” adından da anlaşılacağı gibi aşkı konu ediniyor. Delikanlı bahçesinde olmayan kırmızı bir gülün peşine düşer. Çünkü genç kız kırmızı gül getirirse kendisiyle dans edebileceği vaadinde bulunmuştur. Delikanlının çaresizliğini gerçek aşk diye gören bülbül onun için kendini feda etmeye hazırdır. Ama onun inandığı aşk ile delikanlının karşılaştığı aşk birbirinden o kadar uzaktır ki delikanlı kendini metafizik ve felsefe öğrenmeye verir sonunda. Kitabın son öyküsünün adı “Vefalı Dost”. Öykü, bir göl kıyısında yaşayan Su Sıçanı, yavrularına dalmaya öğreten Ördek “vefalı dostluk” üzerine sohbeti ile başlar. Bu sohbete kulak misafiri olan Yeşil Ketenkuşu, ‘Sizce vefalı bir dostun görevleri nelerdir?’ diyerek sohbete dâhil olur. Sonra bir hikâye anlatmaya başlar. Kendi halinde yaşayan Küçük Hans ile Zengin Değirmenci Hugh’un dostluklarının hikâyesidir bu. Ketenkuşu kâh bir ayağının, kâh diğerinin üzerine sıçrayarak hikâyeyi anlatmaya devam eder. ‘Gerçek dostlar paylaşmalıdır,’ diyen değirmenciyi kadim dost bilen Küçük Hans’ın onun için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadığını anlatır. Kendi işlerini dostluk adına yaptırmaya devam eden Değirmenci’nin Küçük Hans hayatına mal olduğunu söyleyerek tamamlar hikâyesini. Bu hikâyenin bir de ana fikri vardır üstelik. Zira ana fikri olan bir öykünün anlatılmasına çok kızmıştır Su Sıçanı. Ana fikri olan öykü anlatmak son derece tehlikelidir çünkü.

Kitapta yer alan Mutlu Prens, Bülbül ve Gül, Bencil Dev’i Fatih Özgüven, Vefalı Dost ve Havalı Fişek’i ise Roza Hakmen Türkçeye çevirmiş.