29.09.2008

Meraklı, Minik Gözler

Ebru AKKAŞ
05.03.2007 tarihinde Milliyet Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

Dünyayı keşfetmek için bakan meraklı, minik gözler. Çocuk gözleri... "Çocuklar İçin Sanat Kitabı", bu gözlere bakmayı değil de görmeyi öğretmeyi hedefleyen bir yapıt.

Çocuklar İçin Sanat Kitabı", Phaidon Yayınevi'nin sanatla ilgilenenlerin bir referans kitabı olan ve Ortaçağ'dan günümüze beş yüz büyük sanatçının yapıtının yer aldığı, "The Art Book / Sanat Kitabı"ndan çocuklar için yaptığı bir uyarlama. Kitapta, çocuklar için özenle seçilmiş otuz tane sanatçı ve yapıtı yer alıyor. Bunların arasında Leonardo da Vinci, Botticelli, Degas, Rembrant, Andy Warhol ve elbette Picasso var. Resimler ve fotoğraflar da cabası.

Aslında sanat tarihinde oldukça önemli yerlere sahip bu sanatçı ve yapıtları çocuklara anlatabilmek o kadar da kolay değil. Her ne kadar yapıt, "Sanat Kitabı"ndan uyarlansa da hedef kitle çocuklar olunca bu uyarlama zorlu ve özverili bir çalışma gerektiriyor. Akıcı bir dile sahip olan kitap, çocukları oyundan koparmıyor, tam tersine onlara yeni bir eğlence sunuyor.
Resimlere daha dikkatli bakmalarını sağlamak için bilmecelerle çocuklar yönlendiriliyor.
Her bir yapıtın sanatçısı ve tekniği ile beraber bunların neden ve nasıl üretildiği de ele alınıyor. Eserle ilgili vurgulanmak istenen noktalarsa koyu renkli harflerle basılı sorular olarak dikkat çekiyor.

İlham perisi mi?

Kitapta, sanatçıların ilham perisinin gelmesini beklemedikleri ya da sihirli değneklerinin bir dokunuşu ile o yapıtların ortaya çıkmadığı da güzel bir dille aktarılıyor. Sanatın disiplin ve emek gerektirdiği... Bir de estetik duygusunun güzel şeyler görmekle geliştiği...

Kitabın sayfalarında biraz gezinirsek... Manav tezgâhından etkilenen Arcimboldo'nun dört portresinin aslında dört mevsimi temsil ettiği, Bruegel'in "Köy Düğünü" resminin dört yüz yıl önce nasıl yaşandığı hakkında bize doyurucu bilgiler verdiği, "Mona Lisa" tablosunun Leonardo da Vinci için neden bu kadar önemli olduğu, Hokusai'nin neden sürekli Fuji Dağı'nı çizdiği, dünyanın en eski karikatürünün Martini'ye ait olabileceği, Holbein'in "Elçiler" tablosu üzerinde bir dedektif titizliği ile çalışılması gerektiği gibi birbirinden farklı bilgiler yer alıyor. Ayrıca Van Gogh'un kulağını kesmesi örneği gibi sanatçıların hayatlarına dair ilginç notlar da kitaba renk katıyor.

Büyüklere de hitap ediyor

Kitabın sonunda yer alan "Daha fazlasını bilmek ister misin?" bölümünde ise, sanatçıların hangi dönemde yaşadıkları ve yapıtlarının hangi müzelerde bulunduğu mevcut.

Sanat kitapları, basımı maliyetli olduğu için, yayıncılar tarafından pek tercih edilen bir tür değil. Mimari ve sanat öğrencilerinin vazgeçemediği YEM (Yapı Endüstri Merkezi) Yayın, ne mutlu ki bu kez çocukları unutmamış. Her çocuğun yetenekli olmasını, harikalar yaratmasını beklemek elbette yersiz. Ama onu sanattan anlayan birisi olarak yetiştirmek o kadar da zor değil. Yeter ki biz biraz ilgi gösterip onlara görmeyi öğretelim, katıldıkları sanatsal bir etkinlikte meraklarını tatmin etmek için yönelttikleri sorulara sabırla yanıt verelim.

Şamatacı Çocuklar

Ebru AKKAŞ
14.01.2007 tarihinde Milliyet Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

Dünya çocuklarınca sevilerek okunan İsveçli yazar Astrid Lindgren’in Şamatalı Köy dizisinin ikinci kitabı “Şamatalı Köy’de Eğlence” ilk kez dilimizde yayımlanıyor. Yapıt, ufacık bir köyde yaşayan mutlu ve enerjik çocukların hikâyesini anlatıyor.

Geçen Ekim ayında Ali Arda’nın yeni çevirisi ile yayımlanan Şamatalı Köy dizisinin ilk kitabı Şamatalı Köy’ün Çocukları’nda kahramanlarımızla tanışmıştık. Bazılarımızsa onları zaten tanıyordu. Bu şamatacı çocukların yeni maceralarına geçmeden önce ilk kitapta neler olup bittiğini hatırlamakta fayda var.

Şamatalı Köy, birbirine bitişik üç çiftlikten oluşan ufak bir köy. Bu yüzden köyde pek çocuk yok. Sayıları sadece altı. Bu mutlu çocukların hikâyelerini bizlere yedi yaşındaki Lisa aktarıyor. Lisa, üç kardeşin en küçüğü; ağabeyleri Lasse ve Bosse. Güney Çiftliği’nde oturan arkadaşlarının adı Olle. Kuzey Çiftliği’nde ise iki kız kardeş olan Anna ve Britta yaşıyor. Lisa, tüm arkadaşlarını çok seviyor. Çocuklar köylerinde okul olmadığı için eğitimlerini yürüme mesafesindeki Büyük Köy’de sürdürüyorlar. Köylerinin ismine yaraşır şekilde eğlenmekten, birbirleri ile uğraşmaktan, çayır çimen dolaşmaktan büyük zevk alıyorlar.
Çocuklar, dizinin ikinci kitabı Şamatalı Köy’de Eğlence’de bu hayatlarını sürdürüyor. Elbette ufak tefek değişikliklerle. Örneğin Lisa, biraz daha büyümüş dokuz yaşına basmıştır. Olle’nin de bir kız kardeşi olmuştur. Kitapta köyün çocuklarının, süt dişlerinin çekilmesinden, kuzuyu okula götürmelerine, kiraz şirketi kurmalarından kerevit avına çıkmalarına kadar, birbirinden farklı on iki macerası yer alıyor.

Eğlenmeyi seven, yalnız hiç de yaramaz olmayan bu çocukların en büyük derdi birbirlerinin gizli kapaklı işlerini ortaya çıkarmak. Muzırlık yapmak için iki evin arasındaki ıhlamur ağacının dallarını geçip birbirlerinin odalarına girmeleri, haberleşmek için pencereye çıkmaları yeterli. Arada bir köyün hangi ayda daha eğlenceli olduğuna karar verememeleri gibi ufak tefek anlaşmazlıkları da oluyor. Bir de bu çocuklar, aynı zamanda sırdaşları olan, Britta ve Anna’nın dedesinin anılarını dinlemeye bayılıyorlar.

Kitabın en güzel yanı mesaj verme kaygısından, çocuk ebeveyn ilişkisini ele almaktan uzak; salt çocukların dünyasına değiniyor olması. Çocukların doyasıya gülüp, eğlenmelerine... Bu konuda Astrid Lindgren, hayattayken yapıtının fazla sevgi dolu, iyimser; kahramanlarınınsa sağlıklı olmalarına yönelik eleştiriler almış. Eleştiriler karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Lindgren, mutlu olmamanın ya da mutlu geçen, sağlıklı bir çocukluğun nesinin yanlış olduğunu pek anlayamamış. Ayrıca, bin beş yüz nüfuslu bir kasabada büyüyen yazar, bu diziyi kendisini çamurla oynadığı çocukluğuna götürdüğü için çok seviyormuş.

Yazarlık yaşamına birçok yapıt, ödül sığdıran Astrid Lindgren’i bilmeyen yoktur. Hatırlayamayanlar için Pippi Uzunçorap’ın yaratıcısı demek yeterli olur sanırım. 2002 yılında 94 yaşında ölen Lindgren’in anısına İsveç hükümeti, Nobel Edebiyat Ödülü’nden sonra ikinci büyük edebiyat ödülü olan, Astrid Lindgren Ödülü’nü vermeye başladı.

Yapıtlar birçok dile çevrilen yazarın bazı kitapları gibi Şamatalı Köy de sinemaya uyarlandı. Ayrıca Şamatalı Köy çok tartışılan M.E. B 100 Temel Eser arasında yer alıyor. Şamatalı Köy’de Eğlence, Lindgren’in samimî anlatımı, Arda’nın duru çevirisiyle okunası bir kitap. Keyifli okumalar!

Neden Ağlıyorsun Mutlu Prens?

Ebru AKKAŞ
07.04.2006 tarihinde Radikal Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

İrlandalı yazar Oscar Wilde’in çocukları için yazdığı “Mutlu Prens” yepyeni bir çeviri ile yeniden karşımızda. Mutlu Prens, İş Kültür Yayınları’nın “İş Çocuk Klâsikleri” dizisinin ilk kitaplarından.

“Mutlu Prens”, Oscar Wilde’ın 1888’de yazdığı ilk çocuk kitabı. İki erkek çocuğu olan Wilde, bu öyküleri çocukları için kaleme almış. Mutlu Prens, beş öyküden oluşuyor.

Kitaptaki öykülerden bahsetmek gerekirse “Mutlu Prens”, şehrin tepesinde yükselen, annelerin çocuklarını “Neden Mutlu Prens gibi olamıyorsun?” diyerek çocuklarını kıyasladıkları bir heykel. Ama öyle sıradan bir heykel değil. Altın varaklarla kaplı, gözleri safirden ve kılıcının kabzasında kırmızı yakut olan bir heykel. Mutlu Prens varsıl ailesinin etrafı duvarlarla çevrili Kaygısızlık Sarayı’nda acı ve gözyaşı nedir bilmeden yaşayıp ölmüş. Duvarların ardında ne olduğunu şehrin yüksek bir tepesine heykeli dikilene kadar da bilememiş. Artık bulunduğu yerden şehrin yoksulluğunu, acılarını görüyormuş. Ama gel gör ki elinden gözyaşı dökmekten başka hiçbir şey gelmiyormuş. Ta ki sürüsünden ayrılan bir kırlangıç dinlemek için Mutlu Prens’in heykelini seçene kadar. Mısır’da yetişmesi gereken sürüsüne gitmek yerine heykelin yanında kalan kırlangıç, Mutlu Prens’in ulaklığını kabul etmiş. Böylece kırlangıç, Mutlu Prens’in eli ayağı olmuş. Heykelin üzerinde değerli ne varsa ihtiyacı olanlara vermişler. Heykelin ihtişamını kaybettiğini gören şehrin ileri gelenleri de gerekeni yapmakta gecikmemişler. Heykeli eski haline çevirmekten başka şeyleri tabii ki...

Kitabın ikinci öyküsü “Harika Fişek” bir prens ile prensesin düğününde yapılacak havai fişek gösterisindeki fişeklerden birinin öyküsü. Öyküye adını verdiği üzere harika bir fişek de değil üstelik. Hem “Daha doğrusu beni düşünmen gerekirdi. Ben daima kendimi düşünürüm ve başkalarından da aynı davranışı beklerim. Mesela bu gece benim başıma bir şey gelse, herkes için ne büyük felaket olurdu!” diyen biri nasıl harika olabilir ki! Hüsranla biten bir öykü onunkisi. Her ne kadar kendisi sansasyonel olduğunu düşünse de...

Gelelim kitabın üçüncü öyküsü “Bencil Dev”e. Onun yokluğunda çocukların oynadığı bir bahçesi vardır Bencil Dev’in. Sadece çocuklar değil bahçede yaşan tüm çiçekler, ağaçlar, kuşlar da mutludur onlarla. Diyeceğini demesi yedi yıl süren, pek de konuşkan olmayan Dev geri dönünce bahçesindeki çocuklara çok kızar. Bir daha bahçeye girerlerse onları cezalandıracağını söyleyerek onları bahçesinden kovar. Aslında bahçesinden kovduğu sadece çocuklar değildir, kuşlar da gider bahar da... Hatta başını otların arasından çıkaran bir çiçek çocukların olmadığını görünce tekrar toprağa gömüverir kendisini. Sonra ilkbaharın bahçesine neden gelmediğini anlayan Bencil Dev yaptıklarından pişman olunca çocuklar İlkbahar’ı da alıp getirirler bahçesine.

Dördüncü öykü “Bülbül ve Gül” adından da anlaşılacağı gibi aşkı konu ediniyor. Delikanlı bahçesinde olmayan kırmızı bir gülün peşine düşer. Çünkü genç kız kırmızı gül getirirse kendisiyle dans edebileceği vaadinde bulunmuştur. Delikanlının çaresizliğini gerçek aşk diye gören bülbül onun için kendini feda etmeye hazırdır. Ama onun inandığı aşk ile delikanlının karşılaştığı aşk birbirinden o kadar uzaktır ki delikanlı kendini metafizik ve felsefe öğrenmeye verir sonunda. Kitabın son öyküsünün adı “Vefalı Dost”. Öykü, bir göl kıyısında yaşayan Su Sıçanı, yavrularına dalmaya öğreten Ördek “vefalı dostluk” üzerine sohbeti ile başlar. Bu sohbete kulak misafiri olan Yeşil Ketenkuşu, ‘Sizce vefalı bir dostun görevleri nelerdir?’ diyerek sohbete dâhil olur. Sonra bir hikâye anlatmaya başlar. Kendi halinde yaşayan Küçük Hans ile Zengin Değirmenci Hugh’un dostluklarının hikâyesidir bu. Ketenkuşu kâh bir ayağının, kâh diğerinin üzerine sıçrayarak hikâyeyi anlatmaya devam eder. ‘Gerçek dostlar paylaşmalıdır,’ diyen değirmenciyi kadim dost bilen Küçük Hans’ın onun için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadığını anlatır. Kendi işlerini dostluk adına yaptırmaya devam eden Değirmenci’nin Küçük Hans hayatına mal olduğunu söyleyerek tamamlar hikâyesini. Bu hikâyenin bir de ana fikri vardır üstelik. Zira ana fikri olan bir öykünün anlatılmasına çok kızmıştır Su Sıçanı. Ana fikri olan öykü anlatmak son derece tehlikelidir çünkü.

Kitapta yer alan Mutlu Prens, Bülbül ve Gül, Bencil Dev’i Fatih Özgüven, Vefalı Dost ve Havalı Fişek’i ise Roza Hakmen Türkçeye çevirmiş.

Budapeşte’nin Onurlu Çocukları

Ebru AKKAŞ
29.02.2008 tarihinde Milliyet Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

Ferenc Molnár’ın yapıtı Pál Sokağı Çocukları, bu kez Tarık Demirkan’ın çevirisiyle bizi yüz yıl öncesinden selamlıyor. Bir dergide bölümler halinde tefrika edilen yapıt, kitap olarak 1907 yılında basılmıştı.

Pál Sokağı Çocukları’nın ortaya çıkışının çok güzel bir hikâyesi var. Kitabı dilimize kazandıran Demirkan, Pál Sokağı Çocukları’nın güzel hikâyesini bize şöyle aktarıyor; Budapeşte’deki bir okulun, mütevazı bir edebiyat öğretmeni, edebiyat dergisi çıkarma fikri ile eski öğrencilerini aramaya başlar. Öğretmeninin, eski öğrencileri arasında, Ferenc Molnár da vardır. Molnár, edebiyat hocasının teklifini reddedemez ve bir şeyler yazmayı kabul eder. Dergi için tefrika bir çocuk romanı yazmaya koyulur. Yayımlandığı andan itibaren çocuklar bir sonraki bölümü merak içinde beklerler. Çocukların yoğun ilgisine mazhar olan Pál Sokağı Çocukları 1907 yılında kitap olarak yayımlanır. Ardından da ünü ülke sınırlarını aşar ve dünya dillerine çevrilmeye başlar.
Pál Sokağı Çocukları, Arsa’larına sıkı sıkıya bağlı Budapeşte çocuklarının 20. yüzyıl başlarındaki hayatlarını anlatıyor. Bahsi geçen öyle sıradan bir Arsa değil ama... Budapeşte çocukları için bu arsa, onların özgürlüklerinin bir diğer adıdır. Nemecsek, Boka ve sokağın diğer çocuklarının nefes alabildikleri tek yerdir. Okulun, evdeki yemeğin bitmesini Arsa’larında vakit geçirmek için beklerler. Ast üst ilişkisinin yaşandığı dernekleri, kararlarını yazdıkları kara kaplı defterleri Boka gibi cesur bir liderleri olsa da onlara bu aidiyet duygusunu yaşatan bu Arsa’dır.

Nefer Nemecsek

Dünya savaşlarının henüz yaşanmadığı bir dönemde geçen hikâyede çocukların aralarında askeri bir hiyerarşi vardır. Arsa’larında oynadıkları oyunlar bile bu hiyerarşi dâhilindedir. Pál Sokağı Çocukları’nın en önemli neferi ise derneğin en ufak tefeği olan, sarışın Nemecsek’tir. Liderine öykünen, kendini ispatlamaya çalışan küçük bir çocuktur Nemecsek.

Centilmenler Savaşı

Rütbeleri farklı olsa da uğruna savaşacakları bir Arsa’ları vardır. Nitekim arsalarını ellerinden almaya çalışan Kızıl Bereliler ile savaşırlar da… Ama işin kolayına kaçmadan, hile yapmadan, centilmence savaşırlar… İş sadece savaşla da bitmez aralarından birinin ihanetine de onları sarsar. Yine de küçük yaşlarında yüzleştikleri şeylerin masumiyetlerini, dostluklarını bozmalarına izin vermezler.

Macar yazar Molnár, Pál Sokağı Çocukları kitabında buharlı makineleri ve Jules Verne’nin kitapları ile dönemini ve toplumunu başarıyla yansıtıyor. Onurlu ve erdemli kahramanlarıyla da kitabının hiçbir zaman güncelliğini yitirmeyeceğini de kanıtlıyor.
Kitabı Türkçeye yeniden çeviren Tarık Demirkan’ı çocuklar Her Güne Bir Masal, Dünya Hayvan Masalları, Dünyanın En Güzel Çocuk Masalları kitapları ile zaten tanıyorlar. Demirkan, gazeteci kimliğinin yanı sıra çocuklar ve çocuklarına rehberlik etmek isteyen ebeveynler için güzel yapıtlar ortaya koyuyor.

Şömizi, cildi ve baskısı ile dikkat çeken Pál Sokağı Çocukları, YKY etiketi ile piyasaya çıktı. Kitapta yer yer yazım hatalarına rastlansa da YKY, “Çocuk kitaplarının kalitesi yükseldikçe, çocuğun terbiyesi de yükseliyor, okuma zevki artıyor,” diyen Vedat Nedim Tör’e yakışır bir kitap yayımlamış.

Geçen yıl Macaristan’da yapılan bir araştırmada Pál Sokağı Çocukları, 20. yüzyıl Macar Edebiyatı’nın en önemli üç eserinden biri seçildi. Ayrıca kitabın 100. yıl etkinlikleri kapsamında Budapeşte’de kitabın kahramanlarının heykelleri de dikildi.

Pál Sokağı Çocukları, iyi ve kötünün özellikle 80’lerde yaşanan kırılmadan sonra anlam değiştirdiği, Çetin Altan’ın tespiti ile “genç kuşakların sıra dışı, havalı ve zengin görünme sevdasında olduğu” günümüzde, artık bir meziyet haline gelen erdem ve onurun ne olduğunu öğretmek ya da hatırlamak için okunması, okutulması gereken bir kitap.

Ahmet Ümit’in Anlattığı

Ebru AKKAŞ
09.04.2008 tarihinde Milliyet Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

Anlatan: Ahmet Ümit
Anlatana anlatan: yazarın annesi Fatma Ümit
Anlatanın memleketi: Antep

Ahmet Ümit, bundan yıllar yıllar önce annesinden dinlediği masalları 1995 yılında yayımlanan Masal İçinde Masal kitabında bize aktarmıştı. Annesinin bir masalcıdan dinlediği şapkacının, müezzinin, demircinin, kuyumcunun ve köradamın masallarını, unutulur korkusuyla anlatmıştı. Ahmet Ümit, bu anlatıcılığını masal tanımlarında geçen tüm öğeleri bünyesinde barındıran bir masalla sürdürüyor: Olmayan Ülke.

“Olmayan Ülke”, çocukları Türkiye’nin sevilen yazarları ile tanıştırmayı hedefleyen Usta Kalemlerden Masallar dizisi kitaplarından biri olarak yayımlandı.

“Olmayan Ülke” masalının kahramanlarının yersiz yurtsuz, adı sanı bilinmeyen kahramanlar olduğunu söyleyemeyiz. Evvel zaman içinde yaşayan bu kahramanlardan biri Akıl Ülkesi’nin prensesi diğeri ise Hayal Ülkesi’nin prensidir. Kader bu ya bu iki ülke de birbirleriyle sürekli savaşmaktadır. Masal bu ya prensle prensesimiz birbirine âşık olurlar. İnsanların kurduğu Akıl Ülkesinin prensesi olan Su Hanım, masal prenseslerinin ortak yazgısını sahip olacaktır. Sevdiğine kavuşması için önünde aşması gereken büyük mü büyük engelleri vardır. Çünkü o büyücüler ülkesinin prensi Rüzgâr’a âşık olmuştur. Su Hanım, ödenecek bedele baştan razıdır. Kim bilir belki de bu ayrılıktan kendisi sorumludur. Hem kabullenir hem de sabreder. Rüzgâr ise aklı ve doğaüstü güçlerini kullanarak aralarındaki engelleri ortadan kaldırmaya çalışır. Bu masalın kötü kadını olan annesi Büyücü Kraliçe başta olmak üzere kavuşmalarını engelleyecek herkes ile savaşır. Galip gelir mi bilinmez. Bunu kitabı okuyacaklara bırakmak gerek.

Konusunu üç aşağı beş yukarı bildiğimiz bir masalı bu kadar zevkli kılan, bunu bize anlatan masalcının yeteneğidir. Masal, anlatanın sesiyle, mimikleriyle bütünleşir. Düz yazı ile masal anlatmak zor bir iştir aslında. Ahmet Ümit bu işin çaresini bulmuş. “Olmayan Ülke”, bildiğimiz tüm masallar gibi düş ürünü, olağandışı, çekici ve anlatanın inandırmak iddiasında olmadığı bir masal…

“Olmayan Ülke”, adını John M. Barrie’nin muzip, anarşist kahramanı Peter Pan’nın maceralarının geçtiği Neverland’den alıyor. Dilimize “Düşler Ülkesi”, “Olmayan Ülke” ya da “YokYokÜlke” olarak çevrilen bu diyar için Ahmet Ümit önsözünde şöyle diyor: “Olmayan Ülke bir ütopya aslında. Güzel umutlarımızın, renkli hayallerimizin, tatlı düşlerimizin ürünü olan bir yer. Savaşın, şiddetin, sömürünün, nefretin ve öfkenin olmadığı bir yer.” Ayrıca Barrie’ye saygılarını sunarak yazarlık borcunu da yerine getiriyor.

On iki bölümden oluşan “Olmayan Ülke”de masalında yer alan illüstrasyonlar Murat Bingöl’e ait. Kitabın kapağını açtığınızda karşınıza çıkan Olmayan Ülke Masal Haritası ilk anda insanın aklına ‘Fantastik bir bilimkurgu masalı mı okuyacağım yoksa?’ sorusunu getiriyor. Masalı okumaya başlayıp bu haritanın çıkış noktasını bulduğunuzdaysa haritaya dönüp tekrar bakma isteği duyuyorsunuz.

Bir önceki masal kitabını annesinin torunlarına ithaf eden Ahmet Ümit bu masal kitabını kendi torununa ithaf etmiş. Ayrıca bu masal kitabı ile bizlere masal yazmaya devam edeceği sözünü de vermiş. Bence de çok iyi etmiş.

Doğan Egmont tarafından yayımlanan Usta Kalemlerden Masallar dizisi Selim İleri, Elif Şafak, Mario Levi ve Tuna Kiremitçi'nin çocuklar için yazacağı masallar ile devam edecek.

Halkbilimci Muhsine Helimoğlu Yavuz’un dediği gibi masallar elbette çocukluğumuzdur…

Âşık Canavar Sezai

Ebru AKKAŞ
14.07.2007 tarihinde Milliyet Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.
Süper Baba, İkinci Bahar gibi dizilerin öykü ve tretman yazarı olarak tanıdığımız Muharrem Buhara’nın kahramanı Sezai’nin maceraları “İnternet Canavarı” dizisinin üçüncü kitabı ile devam ediyor.
İnternet Canavarı Sezai ile 1998 yılında tanışmıştık. Dilinin güncelliği, didaktik olma kaygısı taşımaması ve kısa cümleleri ile bu kitap sadece bizim değil, merkezi İsviçre’de bulunan Gençlik Kitapları Uluslararası Kurulu’nun da (International Board on Books for Young People) dikkatini çekmişti. Kitap, uluslararası jürinin seçtiği Uluslararası Onur Listesi'ne 2002 yılında alınmıştı. Ayrıca ülkemizden bir yazar ilk kez bu listeye girmişti.

İnternet gezisi

Kendi ifadesi ile son derece normal bir çocuk olan Sezai’nin hayatı sınıflarına yeni gelen Burcu’ya âşık olması ile değişmişti. O vakte kadar bilgisayarla ilgili konuşmalarını yabancı bir dil sanan Sezai, Burcu’nun e-posta adresini istemesiyle bir internet canavarına dönüşmüştü. Onun internet gezintileri bizim bildiğimiz sıradan gezintiler gibi değil elbette. Dizide hem eğlenceli hem de garip gezintileri Sezai’nin ağzından dinliyoruz. Tabii ki tüm gezilerin aşk uğruna yapıldığını bilerek…
Sezai’nin maceralarının anlatılığı dizinin ikinci kitabı “İnternet Kardeşim Muku” ve üçüncü kitabı “Neredesin Burcu?” alt başlıkları ile yayımlandı.

“İnternet Kardeşim Muku”da, Sezai yaptığı gezintilerden birinde istemese de biyolojik değil, teknolojik bir kardeş sahibi oldu. Sezai, süt içmeyi seven, sevimli ve meziyetleri olan bu kardeşle maceradan maceraya koşuyor. Bu yeni kardeşi ev halkından saklamak için yaptıkları da cabası.
Sezai, yayımlanan son macerası “Neredesin Burcu?”da, adından da anlaşılacağı için internet gezisi sırasında kaybettiği kız arkadaşının peşine düşüyor. Arama sürecinde en büyük desteği ise sevgili kardeşi Muku’dan görüyor. Burcu’nun akıbetinin ne olduğunu ise kitaba bırakıyoruz.
Buhara, tarafından yeni baskılarında gündeme uygun olarak güncellenen dizi, 10 yaş üstü çocuklara hitap ediyor. “İnternet Canavarı” dizisi, toplam sekiz kitaptan oluşacak. Dizinin dördüncü ve beşinci kitapları bu sonbaharda yayımlanacak. Bu diziyi merak edip okuma yazmayı yeni öğrenenler ise sürprizlere hazır olsun.
Frizbi kitaplar
Jim Benton ya da Alexander Mccall Smith’in hem konu bakımından zengin hem de eğlenceli kitaplarını okurken dilimizde böyle çocuk kitaplarının yazılmamasını nedense kendime dert etmiştim. Kitap, her şey bir yana keyif almak için okunur. Çocukların kitapları frizbi gibi fırlatıp atmalarını sağlamak elbette ki yazarın görevi. Buhara bu dizisi ile bize ana dilde yazılmış eğlenceli, güncel bir çocuk kitabının farklılığını ortaya koyuyor. Beğensek de beğenmesek de yeni neslin kullandığı bir dil var ve Muharrem Buhara, bu dile vâkıf. Didaktik olmak uğruna okumayı zulme çevirmenin bir anlamı yok. Okuyan çocuğun kitaptan bir şeyler öğrenmemesi zaten mümkün değil. Kendi hesabıma “İnternet Canavarı” dizisini okurken çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim.

Çocuk kitapları olsa da çeviri kitap ile ana dilde yazılmış yapıtlar birbirinden çok farklı. Öncelikle konular farklı, isimler farklı, kültürler farklı. Diğer ülke çocuklarına nasıl ki bizim İnek Şaban’ımız bir şey ifade etmeyecekse onların kahramanları da bizim çocuklarımıza anlam ifade etmeye biliyor. Bu yüzden donut yerine sigara böreği yiyen, “kuş sesleri ovalara yayılır”ı söyleyen Sezai çok sevimli bir çocuk.

“İnternet Canavarı” dizininde yer alan karakterleri ise Birol Bayram resmetmiş. Yayınevi aracılığı ile bir araya gelen Buhara ve Bayram oldukça uyumlu bir ikili olmuşlar. Bu ikiliyi sadece bizim değil, dünya çocuklarının okuması için ise çalışmalar devam ediyor.

Bir çocuk kitabını böyle keyifle okumayalı uzun zaman olmuştu. Çok öznel bir değerlendirme olsa da Muharrem Buhara’nın kaleme aldığı “İnternet Canavarı” dizisinin şimdiye kadar Türkçede yazılmış en eğlenceli çocuk kitapları olduğunu söyleyebilirim.

18.08.2008

Hollandalı Tavşan Miffy - Ebru AKKAŞ

Otuzun üzerinde kitaptan oluşan Miffy dizinin beş kitabı dilimize çevrildi ve geçen günlerde yayımlandı. Böylelikle Dick Bruna'nın sevimli tavşanı Miffy ile nihayet tanışmış olduk. Nihayet diyorum çünkü Hollandalı yazar/çizer Bruna hiç büyümeyen Miffy’sini bundan tam elli iki yıl önce yaratmıştı.

Hiç bitmeyen bir çocukluğu yaşayan, çok basit çizgilerden oluşan Miffy, sevimli mi sevimli beyaz uzun kulaklı bir tavşancık. 1955 yılından beri dört yaşında olan Miffy, sadeliğin ve masumiyetin bir simgesi. Her olaya yapıcı yaklaşması ile onun başka bir güzelliği.

Asıl adı “Nijntje” olan Miffy’nin bir kitap kahramanı olarak doğuşuna gelince... Yaz tatilini bir yaşındaki oğlu ile geçiren Dick Bruna, oğlunu eğlendirmek için ona kumsalda gördükleri tavşanla ilgili hikâyeler anlatmaya başlamış. Bu tavşan hikâyesi daha sonra Miffy karakteri için bir ilham kaynağı olmuş. Bruna, tam bu sıralarda yaptığı çizimlerde sevimli bir tavşanı resmetmiş ve elbise çizmek, pantolon çizmekten daha kolay olduğu için minik tavşanın cinsiyeti de bu şekilde ortaya çıkmış. Miffy, günümüzdeki nihaî görüntüsüne ise 1963 yılında kavuşmuş.

Basit ama sıcak çizgilerden oluşan Miffy dizisinin belli karakteristik özellikleri var. Kitaplarda yer alan çizimlerin yalınlığı, renklerin seçimi ve yazarın tercihi doğrultusunda kitapların boyutunun küçük olması gibi. Bruna, küçük çocuklar için yazılan bu kitapların onlar için yapıldığı hissini vermesi gerektiğine inandığı için tercihini bu yönde kullanıyor.

Kahramanı minik bir tavşan olunca hikâyelerde ister istemez çocuklara yönelik ve onların gündelik etkinliklerinden oluşuyor. Hikâyeler okul öncesi ve okumaya yeni başlayan çocuklara hitap ediyor.

Miffy’nin Türkçede yayımlanan beş macerasının adları ise şöyle; “Miffy”, “Miffy Hayvanat Bahçesinde”, “Miffy Okula Gidiyor”, “Orada Ne Var Miffy?” ve “Orada Kim Var Miffy?”
Dizinin kitaplarından biraz söz etmek gerekirse; ülkemizde dizinin ilk kitabı olarak yayımlanan “Miffy”de, adından da anlaşılacağı gibi kahramanımızla tanışıyoruz. Ayrıca bu kitapta Bruna, aile kavramını çocukların anlayabileceği bir dille anlatıyor. Aile olmak için bir eve sahip olmaktan öte bir anne ve babanın olması gerektiği ve bu aileyi bir çocuğun bütünlediği gibi şeylerden bahsediyor. Kitaptaki resimlerde Miffy’nin evi, annesi, babası hatta ve hatta onu merak edip görmeye gelen, tavuklar, inekler yer alıyor. Kitapta bulunan bu on üç resmin her birinin ayrı bir durulukta, sıcaklıkta ve çekicilikte olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Çocuklar için görselliğin ve rengin çok önemli olduğunu düşünürsek, bize bile cazip gelen kitapların onlara nasıl gözüktüğünü varın siz düşünün. Ayrıca kitapta yer alan her resmin karşı sayfasında, resmi tamamlayan ve dört satırdan oluşan hikâyeler yer alıyor. Bu kafiyeli hikâyelerin çocuklara yüksek sesle okunduğunda daha da cazip geleceğinden hiç şüphe yok. Miffy’nin hikâyeleri hep mutlu sonla bitiyor.

Dizinin iki boyutlu olan “Orada Ne Var Miffy?” kitabında ise Miffy, domuz, ördek, kuzu ve inekle tanışıyor. Pencereli kitap yine dizinin tipik özelliklerini taşıyor. Kitap çocuklar bir yandan oyun oynatırken diğer yandan da bu hayvanların nasıl ses çıkardıklarını da öğretiyor.
Dick Bruna yüzden fazla yapıta imza atmış bir yazar. Kitapları kırktan fazla dile çevrildi ve dünyada neredeyse sekse milyon adetten fazla sattı. Birçok da ödül kazandı.

Son olarak Miffy’nin, Hello Kitty ile benzerliği dışında hiçbir yakınlığı olmadığını söyleyelim.
15.05.2007 tarihinde Milliyet Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

Jamie'nin okul maceraları - Ebru AKKAŞ

Rafta şeker pembesi, yenilesi kapağını gördüğümde gözlerime inanamamakla birlikte çok sevindim. Sevin Okyay’ın çevirisini uzun zaman önce tamamladığını bildiğim Sevgili Salak Günlük” nihayet yayımlanmıştı. Nihayet diyorum; çünkü aslını büyük bir keyifle okuduğum bu dizinin yayımlanmasını dört gözle bekliyordum.
Sevgili Salak Günlük, adından da anlaşıldığı gibi bir günce. Peki, kime ait? Sevgili Salak Günlük, Uskumru Ortaokulu’na giden -şimdiki 6, 7 ve 8’inci sınıfa tekabül ediyor- şahsına münhasır Jamie’nin günlüklerinden oluşan bir dizi. Dizinin ilk kitabının adı ise “Bunlar Hiç Olmamış Gibi Davranalım”.
Kitapta önce günlüğün sahibesi Jamie ardından anne babası ve gerçekte de pis kokan Kokulu adındaki bir köpekten oluşan bir çekirdek aileyi tanıyoruz. Ailenin şüphesiz en ilgi çeken elemanı ise günlüğün yazarı...Okula giden her çocuk gibi Jamie’nin de sevdiği ya da sevmediği arkadaşları, öğretmenleri, okul hizmetlileri ve bunlarla gerçekten yaşadığını iddia ettiği maceraları var. Jamie’in en iyi arkadaşının adı Isabella. Yaramazlık ya da kendilerince kurnazlıkları birlikte gerçekleştiriyorlar. Sınıfında, bayan mükemmeli oynayan Angeline ise onun gıcıklar listesinin bir numarasında yer alıyor. Zira mükemmel kızlar mükemmel düşmanlar edinirler. Jamie’nin Angeline ile yaşadığı gizli rekabeti günlüğün hemen her sayfasında bulmak mümkün. Jamie size bunun kesinlikle bir rekabet olmadığını söylecektir ama siz ona inanmayın! Her genç kızın günlüğünde olacağı gibi tabii ki Jamie’nin günlüğünde hoşlandığı, sevdiği ve müstakbel eş olarak gördüğü delikanlılar var. Ödevler, yemekhane kâbusları da günlüğün olmazsa olmazları.
Jamie’nin günlüğünde ayrıca kendi karalamaları da yer alıyor. Karikatür tadındaki bu karalamalar insanı gerçekten çok güldürüyor. Aslında bu, dizinin tamamı için geçerli. Ayrıca kitabı okurken yanınızda birisi varsa; ona neden güldüğünüzü ve neden bu yaşta çocuk kitabı okuduğunuzu açıklamak zorunda kalabilirsiniz.
Sanırım kitabın kahramanı Jamie’yi kimin yarattığından da biraz bahsetmek gerekiyor. Jamie, Birleşik Amerikalı yazar Jim Benton tarafından yaratıldı. Benton, kendi ifadesiyle liseye giden bir genç kız değil. Kendiside baba olan Benton, çocuklar için sadece kitap yazmakla kalmayıp televizyon dizileri hazırlıyor hatta kıyafet bile tasarlıyor. Benton’ın sadece Jamie’nin günlüklerinden oluşan diziye ait 5 kitabı mevcut.
Kitabı, Türkçeye Sevin Okyay’ın çevirdiğini söylemiştim ama sanırım nefis bir çeviri olduğunu söylememiştim. Sevin Okyay, çeviriyi yaparken bir de güzellik yapıp kitap kahramanlarının isimlerinin yanlarına Türkçe okunuşlarını yazmış. Çocuk kitapları çevirilerinde takıldığım bir nokta olduğu için belirtmeden geçemedim. Ayrıca gerekli gördüğü yerlere dipnotlar düşmüş. Ellerine sağlık diyorum.
Aslında bize ait olmayan bir günlük tabii ki okunmaz, okunmamalı ama okunması için yazılan bu günlüğe bir göz atmakta fayda var. Umarım çevrisi biten diğer kitaplar araya fazla zaman girmeden yayımlanır.
01.09.2006 tarihinde Radikal Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

Güvercin kanatlı kediler - Ebru AKKAŞ

Fantastik kitapları Yerdeniz dizisi ve Mülksüzler ile tanıdığımız Ursula K. Le Guin’in en çok bilinen ve çevrilen çocuk kitabı dizisi olan Kanatlı Kediler Masalı (Catwings), ilk basımından yirmi yıl sonra dilimize çevrildi.

1960’lı yılların sonlarında yayıncısının önerisi ile 11–17 yaş arasındaki çocuk ve gençler için Yerdeniz dizisini yazmaya başlayan Le Guin, bu dizinin üçüncü kitabı olan En Uzak Sahil (The Farthest Shore) ile National Book Award For Children’s Literature ödülüne layık görülmüştü. 1970’li yıllarda ise resimli çocuk kitapları ve öyküleri üzerinde çalışmaya başlayan Le Guin’in dört kitaplık Kanatlı Kediler Masalı dizisinin ilk kitabı 1988 yılında yayımlandı.
Kanatlı Kediler Masalı dizisinin ilk kitabı Dört Yavru’da, adından da anlaşıldığı gibi, Robin, Telma, Ceymi, Hena isimli dört kedi yavrusu ile tanışıyoruz. Dizinin adında geçen kanatlı sözcüğü kitaba önyargı ile yaklaşılmasına sebep olsa da Kanatlı Kediler Masalı’ndaki kahramanlarımız diğer uçabilen kahramanlardan oldukça farklı. Farklılıkları diğer hayvanlar özellikle uçabilenler arasında tartışmaya sebep olsa da bakın minik bir fare bu tartışmayı nasıl sonlandırıyor;

“Bu kesinlik haksızlık!” diye haykırdı ardıç kuşu.

“Adaletsizlik!” diye katıldı ispinoz.

“Katlanılamaz!” diye bağırdı mavi alakarga.

“Anlayamıyorum neden,” dedi bir fare. “Sizin her zaman kanatlarınız vardı. Şimdi onların da var. Bunun neresi haksızlık?”

Aslında bu dört yavru süper kahraman değil sıradan kediler. Doğalarında olmadığı için diğer kanatlılar gibi pek rahat uçtukları da söylenemez. Anneleri Bayan Emma Tekir bile onların bu aykırı durumunu güçlükle açıklayabiliyor. Yavrularının kanatlı olmasını onlar doğmadan önce rüyasında uçabildiğini görmesine bağlıyor. Ayrıca bu anne tehlikelerin kol gezdiği, yemek bulmanın zorlaştığı kentte çocukları için sürekli endişelenmek yerine onları güvende olacakları başka bir yere gitmeleri konusunda ikna eden bir anne. Bayan Emma Tekir’in sözünü dinleyen çocukları da kendilerine daha güvenli bir yuva bulmak için bir maceraya atılacak kadar özgürler.

Söz konusu yazar Le Guin olunca insan ister istemez kitapta geçen her öğenin ardında bir anlam arıyor. Neden altı değil de dört kedi yavrusu? Neden bu kediler kendi aralarında konuşabilirken insanlarla konuşmuyor? Neden kedilerin yemek için avlanmaları detaylı anlatılmamı? Bunların yanıtını kitabın okuyucusuna bırakıyoruz.

S.D. Schindler’in resimlediği Kanatlı Kediler Masalı dizisinin yayımlanan Dört Yavru ve Yuvaya Dönüş kitaplarının ardından dizinin diğer iki kitabı Yeni Arkadaş ve Kentte Tek Başına yakın zamanda yayımlanacak.

Diziyi dilimize Naz Beykan çevirmiş. Beykan, Günışığı Kitaplığı yayınlarında alıştığımız kitap kahramanların adlarının Türkçe okunuşlarını kitabın başında vermektense bu okunuşları metin içinde kullanmayı tercih etmiş ki bence de çok iyi etmiş. Yalnız çeviriyle ilgili başka bir çocuk kitabı çevirisinde de rastladığım için değinmeden geçemeyeceğim bir nokta var. Kitabın otuz yedinci sayfasında Suzan’ın “Bilmiyordum ki! diye geri fısıldadı…” cümlesi yer alan geri fısıldamak ile Berkan sanırım kendisine fısıltıyla bir soru soran kardeşini aynı şekilde yanıtladığı söylenmek istemiş. Bazen bu noktalar gözde kaçabilir. Bunun dışında Kanatlı Kediler Masalı, 7–10 yaş aralığındaki çocuklar için gerek baskısı, gerek yazı tipi ile oldukça kaliteli bir yayın.

“Tolkien’ci mi yoksa Le Guin’ci misin?” sorusu fantastik edebiyatın konu olduğu sohbetlerin vazgeçilmezlerindendir. Ben hep Le Guin’ci oldum. Kanatlı Kediler Masal’ını okuduktan sonra Le Guin’e hayranlığım daha da arttı.

Kanatlı Kediler Masalı, okumayı ve kedileri seven çocuklara verilecek güzel bir hediye olduğu gibi kedileri ve okumayı sevdirmek istediğimiz çocuklara da verilecek güzel bir bahar armağanı.

14.05.2008 tarihinde Milliyet Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

Çocukların okur hakları - Ebru AKKAŞ



Bazen kendileri için olsa da okuyacağı kitaplar büyükler tarafından seçilen, tercihi olmayan bir kitabı okumakla yükümlü kılınan çocukların okur haklarından haberdar mısınız?

Okumak fiilinin emir kipine tahammülü olmadığını söyleyen Fransız yazar Daniel Pennac, "Roman Gibi" adlı yapıtında, bunların pedagojik işkence malzemesi olarak kullanılmaması kaydıyla, çocukların on maddelik okurluk haklarına değiniyor.

Okumama hakkı

Sayfa atlama hakkı

Bir kitabı bitirmeme hakkı

Tekrar okuma hakkı

Canının istediğini okuma hakkı

"Bovarizm" hakkı

Canının istediği yerde okuma hakkı

Çöplenme hakkı

Yüksek sesle okuma hakkı

Susma hakkı

Bunlar sadece çocukların değil tüm okurların hakkı. Bu yüzden her hak için geçerli olan o hakkı kullanmama seçeneği elbette okumak için de geçerli. Okuyan kişinin kendini geliştirdiği gözle görülür bir gerçek olsa da okumanın reddedilebilecek bir eylem olduğunu da kabul etmeliyiz.

Keyif için okumak

Okumak, bir görev duygusu ile yapıldığında işkenceden farksız bir hâl alabilir. Okuyucu kitapla ilişkisini kendi belirleyip, metnin sayfalarını atlayabilir. Zira çocukların eline "İlyada"nın çocuklar için uyarlanmış kopyasını, yani kendisi için başkaları tarafından budanmış bir kitabı tutuşturmak yerine kitabın orijinalini verip, kendi destanını yaratmasına izin vermek daha anlamlı olabilir. Çocuklar başladıkları her kitabı bitirmek zorunda değil. Bazı kitapların bizi çağıracağı günü beklemek daha anlamlı olabilir. Hikâye için daha hazır olmayabilirler. Ya da yeni bir kitap okumak yerine çok zevk alınan bir kitabı 2., 3. kez okumak daha keyifli olabilir. Pennac'nın listesinde yer alan en güzel okur hakkı ise bovarizm -kendini kitap kahramanının yerine koymak- olsa gerek. Kendini o kahramanın yerine koyup, okumanın tadına varan bir çocuğun artık kitaplardan kopması söz konusu olmayabilir.


Yine de çocuk ya da yetişkin fark etmez, insan keyfi için okur ya da okumaz.


04.11.2007 tarihinde Milliyet Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

Yataktan mı düştün ayıcık? - Ebru AKKAŞ

Yataktan Düşen Ayıcık, adından anlaşıldığı gibi bir gece yataktan düşen bir oyuncak ayının tekrar sıcak yatağına dönüş macerasını anlatıyor.

Tekrar yatağın içine girmek için uğraşan ayıcığın asıl macerası ise onu oyuna çağıran fareciklere katılmasıyla başlıyor. Üç fareciğin rehberliğinde odadaki diğer oyuncaklarla tanışıyor ve oynuyor. Her yeni oyununda da arkadaşlarının sayısı giderek artıyor. Dokuz kurbağa ile şarkılar söylerken bir hüzün kaplıyor içini. Çünkü o yine sıcacık yatağında, arkadaşının yanında uyumak istiyor. Onu üzgün gören tüm oyuncak arkadaşları da ona yarım edebilmek için seferber oluyorlar. Arkadaşlarının yardımıyla da olsa ayıcık yatağına dönebilecek mi? İşte bunun cevabı kitapta saklı.

Kitabın yazarı, oldukça fazla sayıda çocuk kitabına imza atan İngiliz Julia Donaldson. Nerdeyse bir çocuk kitabı fabrikası diyebileceğimiz yazarın 67 tanesi yayımlanmış toplam 79 kitabı bulunuyor. Sanırım tüm kitaplarını yayımlamak için uygun zamanın gelmesini bekliyor. Donaldson, 2000 yılında yazdığı Yataktan Düşen Ayıcık’ı ancak bu yıl içinde piyasaya sürdü. Çünkü kitabın hikâyesinin resimlenmesi gerekiyordu ve yazar kitabı resimleyecek uygun bir illüstratörü bir türlü bulamamıştı. Nasıl bir araya geldiklerini bilemiyorum ama, altı yıllık bir bekleyişten sonra, Julia Donaldson’ın uygun gördüğü çizimler Anna Currey’e ait. Yazar, Currey’in çizimlerini sıcak bulduğunu ve hikâyenin havasına çok uyduğunu düşünüyor.
Oldukça duru bir dille yazılan ve çocuklara sayı saymayı öğreten Yataktan Düşen Ayıcık, okul öncesi 2 ile 6 yaş arası çocuklara hitap ediyor.

Görsel yönetmenliğini Birol Bayram’ın yaptığı kitap, İş Bankası Kültür Yayınları etiketi ile piyasaya çıktı.
14.06.2006 tarihinde Cumhuriyet Kitap Eki'nde yayımlandı.

10.08.2008

ZAMANE ÇOCUKLARI NELER OKUYOR?

Büyüklerin hangi kitapları okuduğunu takip etmek için çok satanlar listelerine bakmak yeterli. Peki, bu arada zamane çocukları neler okuyor? Bunun için maalesef takip edilecek bir “çok satanlar listesi” yok. Ama onların sıkı takipçisi oldukları belli başlı kitap dizileri var. Tüm dünya çocuklarının okuduğu Harry Potter’ı bir kenara koyarsak Felaket Henry, Küçük Vampir, Kumkurdu ve Manolito çocukların gözde dizileri. Bu dizi kitaplar Sevin Okyay’ın da dediği gibi çocuklara, dizinin diğer kitabını beklerken arada başka kitaplar da okuttuğu için oldukça faydalı.


Felaket Henry, yazar Francesca Simon tarafından yaratılan, kafası sürekli yaramazlığa çalışan bir kahraman. Dört kişiden oluşan bir ailenin haşarı çocuğu Henry’nin, onu sürekli anne babasına gammazlayan, uslu mu uslu, “mükemmel” lakaplı Peter adında bir erkek kardeşi var. İki kardeşin kavgaları ve kıran kırana geçen rekabetleri dizinin hemen hemen tüm kitaplarında yer alıyor. Ayrıca Felaket Henry’nin kendine ait, herkesin dişi dökülürken onunkinin niye dökülmediği ve okula gitmek gibi, dertleri var. Henry dertlerine, kaba kuvvette işin içinde olmak üzere çözümler bulan bir çocuk. Bu da ona “... Yapan çocuk. Boş yerleri aklınıza gelen en felaket yaramazlıkla doldurun. Felaket Henry mutlaka onu yapmıştır.” ününü kazandırmaya yetiyor. Felaket Henry dizisi ülkemizde 2003 yılında yayımlanmaya başladı. Kitabın yazarı Londra’da yaşayan Amerikalı yazar Francesca Simon, başarılı bir çocuk kitaplarına imza atıyor. Felaket Henry kitaplarında yer alan resimler ise Tony Ross’a ait. İletişim Yayınları etiketi ile piyasaya çıkan kitaplar dönüşümlü olarak Seda Aroymak ve Bahar Siber tarafından Türkçeye çevrildi. Felaket Henry’nin şu ana kadar “Felaket Henry ve Gizli Kulüp”, “Felaket Henry’nin Bitleri” ve “Felaket Henry ve Beter Bakıcı” gibi 11 kitabı okuyucuyla buluştu. Her kitapta da Felaket Henry’nin 4 ayrı macerası yer alıyor. Felaket Henry’nin bir sonraki macerasında ise kraliçe ile tanışacak...

Bir vampirin çocuk kahramanı olacağı düşüncesi şaşırtıcı gelse de “Küçük Vampir” çocukların merakla takip ettiği diğer bir dizi. Zaten “Küçük Vampir” korkulacak bir yaratık da değil. Muzip ve kitap okumayı seven bu “Küçük Vampir” günün birinde korku öyküleri okumaya bayılan Anton’un penceresinden içeri girer ve adının Rüdiger olduğunu söyler. Anton önce ondan korksa da sonra onun çok sevimli olduğunu düşünür ve dostlukları böyle başlar. Henüz küçük bir çocukken vampir olan Rüdiger, Alman yazar Angela Sommer-Bodenburg tarafından 1979 yılında yaratıldı. 18 kitaplık bir dizi olan “Küçük Vampir”in tüm maceraları Türkçe olarak Say Yayınları tarafından yayımlandı. Bunlardan bazıları “Küçük Vampir Yolculuğa Çıkıyor”, “Küçük Vampir Dans Ediyor” ve “Küçük Vampir Tehlikede”. Büyük ilgi gören “Küçük Vampir”in maceraları Almanya’da 13 bölümlük televizyon dizisi olarak gösterildi. Ayrıca ülkemizde gösterime girmese de beyazperdeye de aktarıldı.

İsveçli yazar Asa Lind’in kızının bir tatilde kumların içinde gördüğünü söylediği Kumkurdu’dan esinlenerek yarattığı Kumkurdu dizisi çocukların bir diğer favorisi. Kitabın kahramanları, anne ve babası ile deniz kıyısında bir evde yaşayan kız çocuğu Zakarina ile kumsalda yaşayan Kumkurdu. Annesi çalıştığı için Zakarina vaktini genelde babası geçirir. Babası onunla oynamaya pek hevesli olmadığından Zakarina kumsala tek başına gittiği bir gün Kumkurdu ile karşılaşır ve günlerini onunla geçirmeye başlar. Akıl hocası ve dostu olur Kumkurdu onun. Her gün ayrı bir şey yaşarlar Kumdurdu’yla. Zakarina kafasındaki “Mor leke, tehlikeli bir şey yaptıktan sonra alınan bir çeşit madalya öyle değil mi?” gibi sorularının cevabını yeni arkadaşı ile bulmaya çalışır. Kitabın her bölümünde yeni bir şey öğrenir Zakarina. Yerdeniz Yayınları tarafından şu ana kadar “Kumkurdu”, “Daha Fazla Kumkurdu” ve “Daha da Fazla Kumkurdu” kitapları okuyucu ile buluştu. Kristina Digman tarafından resimlenen kitaplar İsveççe aslından Murat Özsoy tarafından çevrildi. Zakarina’nın maceraları devam edecek. Ancak yazarı Lind, onu küçük bir kız çocuğu olarak bırakmak konusunda pek emin değil. Bakarsınız Zakarina yeni macerasında büyümüş olarak çıkar karşımıza.

Son dizi kitap kahramanımız İspanya’dan “Manolito”. Manolito küçük bir erkek çocuğu. Biraz saf, iyi niyetli, neşeli ve sevimli bir çocuk kendisi. Arkadaşları gözlük taktığı için onu Dörtgöz diye çağırsa da o arkadaşlarını çok seviyor. Okulla arası pekiyi olmasa da sırf sınıf arkadaşları ile birlikte olmak için bu cefayı çekiyor. Manolito’nun Şapşalişko diye çağırdığı bir erkek kardeşi, kamyon şoförü olduğu için evde pek bulunmayan babası, onu pataklayan pek titiz bir annesi ve takma dişli bir de dedesi var. Arkadaşları yüzünden başına gelmedik kalmayan Manolito’nun dedesi aynı zamanda onun tek koruyucusu ve destekçisi. Manolito’nun yaratıcısı ise İspanyol yazar Elvira Lindo. Manolito dizisi 6 kitaptan oluşuyor. İlk kitap “Benim Adım Manolito” Pınar Savaş’ın çevirisi ile ilk kez 2002 yılında yayımlandı. Bu kitabı daha sonra Manolito’nun diğer maceraları olan “Manolito Gülmekten Kırılıyor”, “Manolito Tatilde Sıkılıyor”, “Manolito Huysuzluk Yapıyor”, “Manolito Evinden Ayrılıyor” ve “Manolito Kardeşiyle Kalıyor” kitapları izledi. Can Çocuk tarafından yayımlanan dizide yer alan kitaplardaki resimler ise Emilio Urberuaga’ya ait.

Çocukların listesindeki bu kitaplar aslında bir zamanlar çocuk olduğunu unutmamış herkes tarafından keyifle okunabilir.


Ebru AKKAŞ

23.01.2006 tarihinde ntvmsnbc.com'da yayımlanmıştır.

27.07.2008

PETER PAN DEFİNE AVINDA - Ebru AKKAŞ


Peter Pan döndü, tekrar uçmaya hazır mısın?

John M. Barrie’nin unutulmaz kahramanı Peter Pan, yeni macerası Peter Pan Define Avında ile geri döndü. Geraldine McGaughrean’ın yazdığı kitap, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu otuz iki ülkede 5 Ekim 2006’da piyasaya çıktı..

Barrie, “Peter Pan ya da Büyümeyen Çocuk” adı ile 1904’te sahnelenmeye başlayan oyununu 1911 yılında “Peter Pan ve Wendy” adı ile romanlaştırdı. John M. Barrie, kitabın tüm yayın haklarını 1929 yılında bir çocuk hastanesi olan Great Ormond Street Hospital’a (G.O.S.H.) devretmesiyle çocuklara sadece hayal dünyalarında değil gerçek hayatta da destek olmaya devam etti.

Peter Pan’ın geri dönüş hikâyesi

Peter Pan yayımlanmaya başladığından beri çocukların hayatına birçok kahraman girdi, çıktı. Peter Pan, esin kaynağı olduğu birçok film, peri hikâyeleri ile yerinin bambaşka olduğunu hep hissettirdi. Sevimli olmanın ötesinde küçük bir anarşistti o.

G.O.S.H, 2004 yılında dünya çapında bir yarışma düzenleyip Peter Pan’ı yaşatmaya karar verdi. Kimileri bu fikre sıcak bakmayabilir ama öyle ya da böyle devam eden Peter Pan maceralarına bir de resmi olanını eklemek o kadar da yadırganacak bir şey değil. G.O.S.H., yeni öykü için bir yarışma düzenlediğini ve dünyanın her yerinden isteyen her yazarın bu yarışmaya katılabileceğini duyurdu. Yarışmaya aralarında Geraldine McGaughrean’ın da olduğu iki yüzün üzerinde başvuru yapıldı.

McGaughrean’a yarışma haberini sabah gazetesini okuyan eşi vermiş. Yazar, eşinin “Bu yarışmaya katılmalısın.” önerisini ilk etapta kulak arkası etse de yarışmanın cazibesine fazla karşı koyamamış. Pek ümidi olmasa da, sadece şansını denemek için, “Peter Pan in Scarlet” adındaki serüvenin özeti ile örnek bir bölümü yazıp, yarışmaya başvurmuş. Asıl şoku kazandığı haberini duyunca yaşamış. Kazanmayı pek düşünmediği için kitabın tamamını yazmak fikri onu biraz ürkütmüş. Ardından elindeki projelerini bir yana bırakıp Peter Pan Define Avında (Peter Pan in Scarlet) kitabına yoğunlaşmış. Daha önce hiç dizi kitap yazmamış olmasına bir de daha önce yazılmış bir kitabın öğeleri eklenince kısa da olsa sancılı bir dönem geçirmiş. McGaughrean annesinin ona okuduğu Peter Pan ve Wendy’nin maceraları ile büyümüş ama Barrie’nin kahramanlarından bir olmaya pek öykünmemiş. Zaten öykünmüş olsa bu kitabı yazamayacağını kendisi de söylüyor. Düşler Ülkesi’nin “Lütfen bu adayı bulduğunuz gibi bırakın.” yasasına uymakla birlikte, yeni macerayı tamamlayabilmek için Barrie’nin ceplerini karıştırdığını söylemekte bir sakınca görmüyor.

Peter Pan Define Avında

Peter Pan Define Avında’nın macerasına başlayabilmek için önce Peter Pan’ı biraz hatırlayalım: Geçen yüzyıl başlarında Londra’da Kensington Bahçeleri adlı parka yakın bir yerlerde yaşayan Wendy Darling adlı kız çocuğu, rüyalarında, hep çocuk kalabilmeyi başaran ve Çıngırdak adlı küçücük bir periyle dolaşan Peter Pan’i görmeye başlar. Sonunda Wendy ve iki kardeşi, Peter ve periye eşlik edip Düşler Ülkesi’ne uçar ve orada Kayıp Çocuklar diye adlandırılan altı çocukla tanışırlar. Bu on kişi ve bir de peri, adada yaşayan Kızılderililer, korsanlar, denizkızları, başka periler ve çeşitli hayvanlar ile birçok serüven yaşar. Adada büyük bir düşmanları vardır: Kaptan Kanca. Çocuklar, korsan Kanca ve adamlarıyla giriştikleri çatışmalarda tutsak olurlar, tutsak alırlar, kaçarlar, kovalarlar ama sonunda Peter Pan’ın Kanca’yı bire bir bir çarpışmada denize atması ve korsanın bir timsah tarafından yutulmasıyla büyük düşmanlarından kurtulurlar.
Wendy ve kardeşleri artık geri dönmek isterler. Adada tanışıp birer kardeş gibi kaynaştıkları çocuklar da, onlarla birlikte Darlingler’in Londra’daki evine uçarlar. Aile bu altı Kayıp Çocuğu evlat edinir; çocuklar büyür ve her biri kendi mutlu yuvalarını kurar.
İşte, Peter Pan’ın yeni macerası, Düşler Ülkesi günlerinden yaklaşık 20 yıl sonra, Birinci Dünya Savaşı bittikten sonra başlar.Yani eve dönenler, kendi çocukları olmuş birer yetişkindir artık. Eğer geri dönüp gizemi çözmek isterlerse yapmaları gereken ilk şey, olmayan yere girişin tek yolu olan çocukluklarını yeniden keşfetmektir. Sonrası... Korsanlarla, hayvanlarla, cadılarla ve savaşan perilerle yapılan mücadeleler...

Daha dürüst olduğu için çocuk kitapları yazmayı tercih eden Geraldine McCaughrean’ın 130’un üzerinde kitabı var. McCaughrean’ın yazdığı Peter Pan Define Avında yer alan resimleri ise David Wyatt çizmiş. Ayrıca Peter Pan’ın yeni macerasına ait satılan tüm ürünlerden elde edilen kâr Great Ormond Street Hospital yararına kullanılacak.

Türkçeye Candan Baysan tarafından çevrilen kitap İş Bankası Kültür Yayınları etiketi ile yayımlanıyor. Kitapla yetinmek istemeyenler http://www.peterpaninscarlet.com/ adresini ziyaret edebilir.

Ben penceremi tıklatan Peter Pan’la gidiyorum. Hoşça kalın...

03.10.2006 tarihinde ntvmsnbc.com'da yayımlanmıştır.

BİR ÇAY FİNCANI PERİ TOZU - Ebru AKKAŞ

Çocukluğunu Peter Pan okuyarak geçiren Gail Carson Levine’ın yazdığı “Peri Tozu ve Yumurta Macerası”, Sevin Okyay’ın çevirisi ile ülkemizde yayımlandı.

Büyürken en sevdiği kitap James M. Barrie’in Peter Pan’ı olan Levine, Wendy’nin YokYokÜlke’den (Neverland) ayrılmak istemesine bir anlam veremeden, yazmaya başlayana kadar peri hikâyeleri okumayı sürdürmüş. Yazdığı Peri Tozu ve Yumurta Macerası’nda ise bir perinin hikâyesini anlatıyor.

Hikâyesi anlatılan perinin adı Prilla. Prilla’da her peri gibi bir bebeğin ilk gülücüğünden doğuyor. Gülücüğün periye dönmesi için önce YokYokÜlke’ye sağ salim ulaşması gerekiyor. YokYokÜlke, öyle herkesin elini kolunu sallayarak gireceği bir ülke değil. Adı üstünde YokYokÜlke. Eğer sizin onu bulmanızı istemiyorsa onu bulmazsınız. Bulmanızı istiyorsa da onu es geçemezsiniz.

Gülücük, YokYokÜlke’ye vardığında kanatlı, ışıldayan bir periydi artık. Kendini Prilla olarak tanıttı. Ama Prilla diğer perilerden biraz farklıydı. Çünkü YokYokÜlke’ye gelen her bir perinin ayrı bir yeteneği vardı. Mesela peri-tozu-yeteneği ile doğan bir peri, diğer perilerin uçabilmesi için gerekli olan peri tozundan sorumluydu. Pasta-çörek-yeteneği olan peri pasta çörek yapımından sorumluydu. Prilla’nın benim uzmanlığım işte bu diyebileceği bir yeteneği yoktu. Dahası yeteneğini kendisi de bilmiyordu. Bu yüzden herkes onun biraz “eksik” olduğunu düşünüyordu. Oysa onun doğduğu gülücük ne bir zerre az ne de bir zerre fazlaydı. Sadece birazcık farklıydı. Prilla’ya YokYokÜlke’de yeteneğini bulması için önce Tinker Bell rehberlik etti. Belki yeteneğimi bulurum ümidi ile her denemeye büyük bir hevesle başlayan Prilla’da her seferinde bir hayal kırıklığı yaşadı. Taa ki peri tozunun kaynağı olan Güvercin Ana’nın Tüy Dökme töreninde çıkan fırtınada YokYokÜlke’nin “Yokluğundan” sorumlu yumurtası çatlayana kadar. Yumurtanın eski haline gelmesi içinse Ejderha Kyto’nun yardımına ihtiyaç vardı. Perilerimizde, ejderhalar karşılıksız hiçbir şey yapmadığından, Kyto’nun koleksiyonu için üç değerli parçayı bulmak zorundaydı. Altın atmacadan bir tüy, Kaptan Hook’un iki uçlu gümüş puro ağızlığı ve bir denizkızının tarağı. Bu göreve Vidia, Rani ve yeteneğini bilmeyen Prilla gönderildi. Maceranın nasıl sonlandığını ve Prilla’nın yeteneğini ne olduğunu kitaba bırakıp sadece sonunun her peri masalı gibi güzel bittiğini söylemekle yetinelim.

Kitap, David Christiana’nın birbirinden güzel çizimleri ile dolu. Kendisi de çocuk kitapları yazan Christiana, metinlerine bağlı kalarak görsel bir şölen sunuyor bu kitapta.

Bu arada Peri Tozu Ve Yumurta Macerası’nı çocuk kitapları dostu Sevin Okyay’ın çevirmesi büyük küçük herkes için büyük bir şans. Sanırım kitabı okurken ne demek istediğimi siz de anlayacaksınız.

Peri Tozu Ve Yumurta Macerası Doğan Egmont Yayıncılık etiketi ile piyasaya çıktı.

24.02.2006 tarihli Radikal Gazetesi Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.