29.09.2008

Meraklı, Minik Gözler

Ebru AKKAŞ
05.03.2007 tarihinde Milliyet Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

Dünyayı keşfetmek için bakan meraklı, minik gözler. Çocuk gözleri... "Çocuklar İçin Sanat Kitabı", bu gözlere bakmayı değil de görmeyi öğretmeyi hedefleyen bir yapıt.

Çocuklar İçin Sanat Kitabı", Phaidon Yayınevi'nin sanatla ilgilenenlerin bir referans kitabı olan ve Ortaçağ'dan günümüze beş yüz büyük sanatçının yapıtının yer aldığı, "The Art Book / Sanat Kitabı"ndan çocuklar için yaptığı bir uyarlama. Kitapta, çocuklar için özenle seçilmiş otuz tane sanatçı ve yapıtı yer alıyor. Bunların arasında Leonardo da Vinci, Botticelli, Degas, Rembrant, Andy Warhol ve elbette Picasso var. Resimler ve fotoğraflar da cabası.

Aslında sanat tarihinde oldukça önemli yerlere sahip bu sanatçı ve yapıtları çocuklara anlatabilmek o kadar da kolay değil. Her ne kadar yapıt, "Sanat Kitabı"ndan uyarlansa da hedef kitle çocuklar olunca bu uyarlama zorlu ve özverili bir çalışma gerektiriyor. Akıcı bir dile sahip olan kitap, çocukları oyundan koparmıyor, tam tersine onlara yeni bir eğlence sunuyor.
Resimlere daha dikkatli bakmalarını sağlamak için bilmecelerle çocuklar yönlendiriliyor.
Her bir yapıtın sanatçısı ve tekniği ile beraber bunların neden ve nasıl üretildiği de ele alınıyor. Eserle ilgili vurgulanmak istenen noktalarsa koyu renkli harflerle basılı sorular olarak dikkat çekiyor.

İlham perisi mi?

Kitapta, sanatçıların ilham perisinin gelmesini beklemedikleri ya da sihirli değneklerinin bir dokunuşu ile o yapıtların ortaya çıkmadığı da güzel bir dille aktarılıyor. Sanatın disiplin ve emek gerektirdiği... Bir de estetik duygusunun güzel şeyler görmekle geliştiği...

Kitabın sayfalarında biraz gezinirsek... Manav tezgâhından etkilenen Arcimboldo'nun dört portresinin aslında dört mevsimi temsil ettiği, Bruegel'in "Köy Düğünü" resminin dört yüz yıl önce nasıl yaşandığı hakkında bize doyurucu bilgiler verdiği, "Mona Lisa" tablosunun Leonardo da Vinci için neden bu kadar önemli olduğu, Hokusai'nin neden sürekli Fuji Dağı'nı çizdiği, dünyanın en eski karikatürünün Martini'ye ait olabileceği, Holbein'in "Elçiler" tablosu üzerinde bir dedektif titizliği ile çalışılması gerektiği gibi birbirinden farklı bilgiler yer alıyor. Ayrıca Van Gogh'un kulağını kesmesi örneği gibi sanatçıların hayatlarına dair ilginç notlar da kitaba renk katıyor.

Büyüklere de hitap ediyor

Kitabın sonunda yer alan "Daha fazlasını bilmek ister misin?" bölümünde ise, sanatçıların hangi dönemde yaşadıkları ve yapıtlarının hangi müzelerde bulunduğu mevcut.

Sanat kitapları, basımı maliyetli olduğu için, yayıncılar tarafından pek tercih edilen bir tür değil. Mimari ve sanat öğrencilerinin vazgeçemediği YEM (Yapı Endüstri Merkezi) Yayın, ne mutlu ki bu kez çocukları unutmamış. Her çocuğun yetenekli olmasını, harikalar yaratmasını beklemek elbette yersiz. Ama onu sanattan anlayan birisi olarak yetiştirmek o kadar da zor değil. Yeter ki biz biraz ilgi gösterip onlara görmeyi öğretelim, katıldıkları sanatsal bir etkinlikte meraklarını tatmin etmek için yönelttikleri sorulara sabırla yanıt verelim.

Şamatacı Çocuklar

Ebru AKKAŞ
14.01.2007 tarihinde Milliyet Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

Dünya çocuklarınca sevilerek okunan İsveçli yazar Astrid Lindgren’in Şamatalı Köy dizisinin ikinci kitabı “Şamatalı Köy’de Eğlence” ilk kez dilimizde yayımlanıyor. Yapıt, ufacık bir köyde yaşayan mutlu ve enerjik çocukların hikâyesini anlatıyor.

Geçen Ekim ayında Ali Arda’nın yeni çevirisi ile yayımlanan Şamatalı Köy dizisinin ilk kitabı Şamatalı Köy’ün Çocukları’nda kahramanlarımızla tanışmıştık. Bazılarımızsa onları zaten tanıyordu. Bu şamatacı çocukların yeni maceralarına geçmeden önce ilk kitapta neler olup bittiğini hatırlamakta fayda var.

Şamatalı Köy, birbirine bitişik üç çiftlikten oluşan ufak bir köy. Bu yüzden köyde pek çocuk yok. Sayıları sadece altı. Bu mutlu çocukların hikâyelerini bizlere yedi yaşındaki Lisa aktarıyor. Lisa, üç kardeşin en küçüğü; ağabeyleri Lasse ve Bosse. Güney Çiftliği’nde oturan arkadaşlarının adı Olle. Kuzey Çiftliği’nde ise iki kız kardeş olan Anna ve Britta yaşıyor. Lisa, tüm arkadaşlarını çok seviyor. Çocuklar köylerinde okul olmadığı için eğitimlerini yürüme mesafesindeki Büyük Köy’de sürdürüyorlar. Köylerinin ismine yaraşır şekilde eğlenmekten, birbirleri ile uğraşmaktan, çayır çimen dolaşmaktan büyük zevk alıyorlar.
Çocuklar, dizinin ikinci kitabı Şamatalı Köy’de Eğlence’de bu hayatlarını sürdürüyor. Elbette ufak tefek değişikliklerle. Örneğin Lisa, biraz daha büyümüş dokuz yaşına basmıştır. Olle’nin de bir kız kardeşi olmuştur. Kitapta köyün çocuklarının, süt dişlerinin çekilmesinden, kuzuyu okula götürmelerine, kiraz şirketi kurmalarından kerevit avına çıkmalarına kadar, birbirinden farklı on iki macerası yer alıyor.

Eğlenmeyi seven, yalnız hiç de yaramaz olmayan bu çocukların en büyük derdi birbirlerinin gizli kapaklı işlerini ortaya çıkarmak. Muzırlık yapmak için iki evin arasındaki ıhlamur ağacının dallarını geçip birbirlerinin odalarına girmeleri, haberleşmek için pencereye çıkmaları yeterli. Arada bir köyün hangi ayda daha eğlenceli olduğuna karar verememeleri gibi ufak tefek anlaşmazlıkları da oluyor. Bir de bu çocuklar, aynı zamanda sırdaşları olan, Britta ve Anna’nın dedesinin anılarını dinlemeye bayılıyorlar.

Kitabın en güzel yanı mesaj verme kaygısından, çocuk ebeveyn ilişkisini ele almaktan uzak; salt çocukların dünyasına değiniyor olması. Çocukların doyasıya gülüp, eğlenmelerine... Bu konuda Astrid Lindgren, hayattayken yapıtının fazla sevgi dolu, iyimser; kahramanlarınınsa sağlıklı olmalarına yönelik eleştiriler almış. Eleştiriler karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Lindgren, mutlu olmamanın ya da mutlu geçen, sağlıklı bir çocukluğun nesinin yanlış olduğunu pek anlayamamış. Ayrıca, bin beş yüz nüfuslu bir kasabada büyüyen yazar, bu diziyi kendisini çamurla oynadığı çocukluğuna götürdüğü için çok seviyormuş.

Yazarlık yaşamına birçok yapıt, ödül sığdıran Astrid Lindgren’i bilmeyen yoktur. Hatırlayamayanlar için Pippi Uzunçorap’ın yaratıcısı demek yeterli olur sanırım. 2002 yılında 94 yaşında ölen Lindgren’in anısına İsveç hükümeti, Nobel Edebiyat Ödülü’nden sonra ikinci büyük edebiyat ödülü olan, Astrid Lindgren Ödülü’nü vermeye başladı.

Yapıtlar birçok dile çevrilen yazarın bazı kitapları gibi Şamatalı Köy de sinemaya uyarlandı. Ayrıca Şamatalı Köy çok tartışılan M.E. B 100 Temel Eser arasında yer alıyor. Şamatalı Köy’de Eğlence, Lindgren’in samimî anlatımı, Arda’nın duru çevirisiyle okunası bir kitap. Keyifli okumalar!

Neden Ağlıyorsun Mutlu Prens?

Ebru AKKAŞ
07.04.2006 tarihinde Radikal Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

İrlandalı yazar Oscar Wilde’in çocukları için yazdığı “Mutlu Prens” yepyeni bir çeviri ile yeniden karşımızda. Mutlu Prens, İş Kültür Yayınları’nın “İş Çocuk Klâsikleri” dizisinin ilk kitaplarından.

“Mutlu Prens”, Oscar Wilde’ın 1888’de yazdığı ilk çocuk kitabı. İki erkek çocuğu olan Wilde, bu öyküleri çocukları için kaleme almış. Mutlu Prens, beş öyküden oluşuyor.

Kitaptaki öykülerden bahsetmek gerekirse “Mutlu Prens”, şehrin tepesinde yükselen, annelerin çocuklarını “Neden Mutlu Prens gibi olamıyorsun?” diyerek çocuklarını kıyasladıkları bir heykel. Ama öyle sıradan bir heykel değil. Altın varaklarla kaplı, gözleri safirden ve kılıcının kabzasında kırmızı yakut olan bir heykel. Mutlu Prens varsıl ailesinin etrafı duvarlarla çevrili Kaygısızlık Sarayı’nda acı ve gözyaşı nedir bilmeden yaşayıp ölmüş. Duvarların ardında ne olduğunu şehrin yüksek bir tepesine heykeli dikilene kadar da bilememiş. Artık bulunduğu yerden şehrin yoksulluğunu, acılarını görüyormuş. Ama gel gör ki elinden gözyaşı dökmekten başka hiçbir şey gelmiyormuş. Ta ki sürüsünden ayrılan bir kırlangıç dinlemek için Mutlu Prens’in heykelini seçene kadar. Mısır’da yetişmesi gereken sürüsüne gitmek yerine heykelin yanında kalan kırlangıç, Mutlu Prens’in ulaklığını kabul etmiş. Böylece kırlangıç, Mutlu Prens’in eli ayağı olmuş. Heykelin üzerinde değerli ne varsa ihtiyacı olanlara vermişler. Heykelin ihtişamını kaybettiğini gören şehrin ileri gelenleri de gerekeni yapmakta gecikmemişler. Heykeli eski haline çevirmekten başka şeyleri tabii ki...

Kitabın ikinci öyküsü “Harika Fişek” bir prens ile prensesin düğününde yapılacak havai fişek gösterisindeki fişeklerden birinin öyküsü. Öyküye adını verdiği üzere harika bir fişek de değil üstelik. Hem “Daha doğrusu beni düşünmen gerekirdi. Ben daima kendimi düşünürüm ve başkalarından da aynı davranışı beklerim. Mesela bu gece benim başıma bir şey gelse, herkes için ne büyük felaket olurdu!” diyen biri nasıl harika olabilir ki! Hüsranla biten bir öykü onunkisi. Her ne kadar kendisi sansasyonel olduğunu düşünse de...

Gelelim kitabın üçüncü öyküsü “Bencil Dev”e. Onun yokluğunda çocukların oynadığı bir bahçesi vardır Bencil Dev’in. Sadece çocuklar değil bahçede yaşan tüm çiçekler, ağaçlar, kuşlar da mutludur onlarla. Diyeceğini demesi yedi yıl süren, pek de konuşkan olmayan Dev geri dönünce bahçesindeki çocuklara çok kızar. Bir daha bahçeye girerlerse onları cezalandıracağını söyleyerek onları bahçesinden kovar. Aslında bahçesinden kovduğu sadece çocuklar değildir, kuşlar da gider bahar da... Hatta başını otların arasından çıkaran bir çiçek çocukların olmadığını görünce tekrar toprağa gömüverir kendisini. Sonra ilkbaharın bahçesine neden gelmediğini anlayan Bencil Dev yaptıklarından pişman olunca çocuklar İlkbahar’ı da alıp getirirler bahçesine.

Dördüncü öykü “Bülbül ve Gül” adından da anlaşılacağı gibi aşkı konu ediniyor. Delikanlı bahçesinde olmayan kırmızı bir gülün peşine düşer. Çünkü genç kız kırmızı gül getirirse kendisiyle dans edebileceği vaadinde bulunmuştur. Delikanlının çaresizliğini gerçek aşk diye gören bülbül onun için kendini feda etmeye hazırdır. Ama onun inandığı aşk ile delikanlının karşılaştığı aşk birbirinden o kadar uzaktır ki delikanlı kendini metafizik ve felsefe öğrenmeye verir sonunda. Kitabın son öyküsünün adı “Vefalı Dost”. Öykü, bir göl kıyısında yaşayan Su Sıçanı, yavrularına dalmaya öğreten Ördek “vefalı dostluk” üzerine sohbeti ile başlar. Bu sohbete kulak misafiri olan Yeşil Ketenkuşu, ‘Sizce vefalı bir dostun görevleri nelerdir?’ diyerek sohbete dâhil olur. Sonra bir hikâye anlatmaya başlar. Kendi halinde yaşayan Küçük Hans ile Zengin Değirmenci Hugh’un dostluklarının hikâyesidir bu. Ketenkuşu kâh bir ayağının, kâh diğerinin üzerine sıçrayarak hikâyeyi anlatmaya devam eder. ‘Gerçek dostlar paylaşmalıdır,’ diyen değirmenciyi kadim dost bilen Küçük Hans’ın onun için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadığını anlatır. Kendi işlerini dostluk adına yaptırmaya devam eden Değirmenci’nin Küçük Hans hayatına mal olduğunu söyleyerek tamamlar hikâyesini. Bu hikâyenin bir de ana fikri vardır üstelik. Zira ana fikri olan bir öykünün anlatılmasına çok kızmıştır Su Sıçanı. Ana fikri olan öykü anlatmak son derece tehlikelidir çünkü.

Kitapta yer alan Mutlu Prens, Bülbül ve Gül, Bencil Dev’i Fatih Özgüven, Vefalı Dost ve Havalı Fişek’i ise Roza Hakmen Türkçeye çevirmiş.

Budapeşte’nin Onurlu Çocukları

Ebru AKKAŞ
29.02.2008 tarihinde Milliyet Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

Ferenc Molnár’ın yapıtı Pál Sokağı Çocukları, bu kez Tarık Demirkan’ın çevirisiyle bizi yüz yıl öncesinden selamlıyor. Bir dergide bölümler halinde tefrika edilen yapıt, kitap olarak 1907 yılında basılmıştı.

Pál Sokağı Çocukları’nın ortaya çıkışının çok güzel bir hikâyesi var. Kitabı dilimize kazandıran Demirkan, Pál Sokağı Çocukları’nın güzel hikâyesini bize şöyle aktarıyor; Budapeşte’deki bir okulun, mütevazı bir edebiyat öğretmeni, edebiyat dergisi çıkarma fikri ile eski öğrencilerini aramaya başlar. Öğretmeninin, eski öğrencileri arasında, Ferenc Molnár da vardır. Molnár, edebiyat hocasının teklifini reddedemez ve bir şeyler yazmayı kabul eder. Dergi için tefrika bir çocuk romanı yazmaya koyulur. Yayımlandığı andan itibaren çocuklar bir sonraki bölümü merak içinde beklerler. Çocukların yoğun ilgisine mazhar olan Pál Sokağı Çocukları 1907 yılında kitap olarak yayımlanır. Ardından da ünü ülke sınırlarını aşar ve dünya dillerine çevrilmeye başlar.
Pál Sokağı Çocukları, Arsa’larına sıkı sıkıya bağlı Budapeşte çocuklarının 20. yüzyıl başlarındaki hayatlarını anlatıyor. Bahsi geçen öyle sıradan bir Arsa değil ama... Budapeşte çocukları için bu arsa, onların özgürlüklerinin bir diğer adıdır. Nemecsek, Boka ve sokağın diğer çocuklarının nefes alabildikleri tek yerdir. Okulun, evdeki yemeğin bitmesini Arsa’larında vakit geçirmek için beklerler. Ast üst ilişkisinin yaşandığı dernekleri, kararlarını yazdıkları kara kaplı defterleri Boka gibi cesur bir liderleri olsa da onlara bu aidiyet duygusunu yaşatan bu Arsa’dır.

Nefer Nemecsek

Dünya savaşlarının henüz yaşanmadığı bir dönemde geçen hikâyede çocukların aralarında askeri bir hiyerarşi vardır. Arsa’larında oynadıkları oyunlar bile bu hiyerarşi dâhilindedir. Pál Sokağı Çocukları’nın en önemli neferi ise derneğin en ufak tefeği olan, sarışın Nemecsek’tir. Liderine öykünen, kendini ispatlamaya çalışan küçük bir çocuktur Nemecsek.

Centilmenler Savaşı

Rütbeleri farklı olsa da uğruna savaşacakları bir Arsa’ları vardır. Nitekim arsalarını ellerinden almaya çalışan Kızıl Bereliler ile savaşırlar da… Ama işin kolayına kaçmadan, hile yapmadan, centilmence savaşırlar… İş sadece savaşla da bitmez aralarından birinin ihanetine de onları sarsar. Yine de küçük yaşlarında yüzleştikleri şeylerin masumiyetlerini, dostluklarını bozmalarına izin vermezler.

Macar yazar Molnár, Pál Sokağı Çocukları kitabında buharlı makineleri ve Jules Verne’nin kitapları ile dönemini ve toplumunu başarıyla yansıtıyor. Onurlu ve erdemli kahramanlarıyla da kitabının hiçbir zaman güncelliğini yitirmeyeceğini de kanıtlıyor.
Kitabı Türkçeye yeniden çeviren Tarık Demirkan’ı çocuklar Her Güne Bir Masal, Dünya Hayvan Masalları, Dünyanın En Güzel Çocuk Masalları kitapları ile zaten tanıyorlar. Demirkan, gazeteci kimliğinin yanı sıra çocuklar ve çocuklarına rehberlik etmek isteyen ebeveynler için güzel yapıtlar ortaya koyuyor.

Şömizi, cildi ve baskısı ile dikkat çeken Pál Sokağı Çocukları, YKY etiketi ile piyasaya çıktı. Kitapta yer yer yazım hatalarına rastlansa da YKY, “Çocuk kitaplarının kalitesi yükseldikçe, çocuğun terbiyesi de yükseliyor, okuma zevki artıyor,” diyen Vedat Nedim Tör’e yakışır bir kitap yayımlamış.

Geçen yıl Macaristan’da yapılan bir araştırmada Pál Sokağı Çocukları, 20. yüzyıl Macar Edebiyatı’nın en önemli üç eserinden biri seçildi. Ayrıca kitabın 100. yıl etkinlikleri kapsamında Budapeşte’de kitabın kahramanlarının heykelleri de dikildi.

Pál Sokağı Çocukları, iyi ve kötünün özellikle 80’lerde yaşanan kırılmadan sonra anlam değiştirdiği, Çetin Altan’ın tespiti ile “genç kuşakların sıra dışı, havalı ve zengin görünme sevdasında olduğu” günümüzde, artık bir meziyet haline gelen erdem ve onurun ne olduğunu öğretmek ya da hatırlamak için okunması, okutulması gereken bir kitap.

Ahmet Ümit’in Anlattığı

Ebru AKKAŞ
09.04.2008 tarihinde Milliyet Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.

Anlatan: Ahmet Ümit
Anlatana anlatan: yazarın annesi Fatma Ümit
Anlatanın memleketi: Antep

Ahmet Ümit, bundan yıllar yıllar önce annesinden dinlediği masalları 1995 yılında yayımlanan Masal İçinde Masal kitabında bize aktarmıştı. Annesinin bir masalcıdan dinlediği şapkacının, müezzinin, demircinin, kuyumcunun ve köradamın masallarını, unutulur korkusuyla anlatmıştı. Ahmet Ümit, bu anlatıcılığını masal tanımlarında geçen tüm öğeleri bünyesinde barındıran bir masalla sürdürüyor: Olmayan Ülke.

“Olmayan Ülke”, çocukları Türkiye’nin sevilen yazarları ile tanıştırmayı hedefleyen Usta Kalemlerden Masallar dizisi kitaplarından biri olarak yayımlandı.

“Olmayan Ülke” masalının kahramanlarının yersiz yurtsuz, adı sanı bilinmeyen kahramanlar olduğunu söyleyemeyiz. Evvel zaman içinde yaşayan bu kahramanlardan biri Akıl Ülkesi’nin prensesi diğeri ise Hayal Ülkesi’nin prensidir. Kader bu ya bu iki ülke de birbirleriyle sürekli savaşmaktadır. Masal bu ya prensle prensesimiz birbirine âşık olurlar. İnsanların kurduğu Akıl Ülkesinin prensesi olan Su Hanım, masal prenseslerinin ortak yazgısını sahip olacaktır. Sevdiğine kavuşması için önünde aşması gereken büyük mü büyük engelleri vardır. Çünkü o büyücüler ülkesinin prensi Rüzgâr’a âşık olmuştur. Su Hanım, ödenecek bedele baştan razıdır. Kim bilir belki de bu ayrılıktan kendisi sorumludur. Hem kabullenir hem de sabreder. Rüzgâr ise aklı ve doğaüstü güçlerini kullanarak aralarındaki engelleri ortadan kaldırmaya çalışır. Bu masalın kötü kadını olan annesi Büyücü Kraliçe başta olmak üzere kavuşmalarını engelleyecek herkes ile savaşır. Galip gelir mi bilinmez. Bunu kitabı okuyacaklara bırakmak gerek.

Konusunu üç aşağı beş yukarı bildiğimiz bir masalı bu kadar zevkli kılan, bunu bize anlatan masalcının yeteneğidir. Masal, anlatanın sesiyle, mimikleriyle bütünleşir. Düz yazı ile masal anlatmak zor bir iştir aslında. Ahmet Ümit bu işin çaresini bulmuş. “Olmayan Ülke”, bildiğimiz tüm masallar gibi düş ürünü, olağandışı, çekici ve anlatanın inandırmak iddiasında olmadığı bir masal…

“Olmayan Ülke”, adını John M. Barrie’nin muzip, anarşist kahramanı Peter Pan’nın maceralarının geçtiği Neverland’den alıyor. Dilimize “Düşler Ülkesi”, “Olmayan Ülke” ya da “YokYokÜlke” olarak çevrilen bu diyar için Ahmet Ümit önsözünde şöyle diyor: “Olmayan Ülke bir ütopya aslında. Güzel umutlarımızın, renkli hayallerimizin, tatlı düşlerimizin ürünü olan bir yer. Savaşın, şiddetin, sömürünün, nefretin ve öfkenin olmadığı bir yer.” Ayrıca Barrie’ye saygılarını sunarak yazarlık borcunu da yerine getiriyor.

On iki bölümden oluşan “Olmayan Ülke”de masalında yer alan illüstrasyonlar Murat Bingöl’e ait. Kitabın kapağını açtığınızda karşınıza çıkan Olmayan Ülke Masal Haritası ilk anda insanın aklına ‘Fantastik bir bilimkurgu masalı mı okuyacağım yoksa?’ sorusunu getiriyor. Masalı okumaya başlayıp bu haritanın çıkış noktasını bulduğunuzdaysa haritaya dönüp tekrar bakma isteği duyuyorsunuz.

Bir önceki masal kitabını annesinin torunlarına ithaf eden Ahmet Ümit bu masal kitabını kendi torununa ithaf etmiş. Ayrıca bu masal kitabı ile bizlere masal yazmaya devam edeceği sözünü de vermiş. Bence de çok iyi etmiş.

Doğan Egmont tarafından yayımlanan Usta Kalemlerden Masallar dizisi Selim İleri, Elif Şafak, Mario Levi ve Tuna Kiremitçi'nin çocuklar için yazacağı masallar ile devam edecek.

Halkbilimci Muhsine Helimoğlu Yavuz’un dediği gibi masallar elbette çocukluğumuzdur…

Âşık Canavar Sezai

Ebru AKKAŞ
14.07.2007 tarihinde Milliyet Kitap Eki'nde yayımlanmıştır.
Süper Baba, İkinci Bahar gibi dizilerin öykü ve tretman yazarı olarak tanıdığımız Muharrem Buhara’nın kahramanı Sezai’nin maceraları “İnternet Canavarı” dizisinin üçüncü kitabı ile devam ediyor.
İnternet Canavarı Sezai ile 1998 yılında tanışmıştık. Dilinin güncelliği, didaktik olma kaygısı taşımaması ve kısa cümleleri ile bu kitap sadece bizim değil, merkezi İsviçre’de bulunan Gençlik Kitapları Uluslararası Kurulu’nun da (International Board on Books for Young People) dikkatini çekmişti. Kitap, uluslararası jürinin seçtiği Uluslararası Onur Listesi'ne 2002 yılında alınmıştı. Ayrıca ülkemizden bir yazar ilk kez bu listeye girmişti.

İnternet gezisi

Kendi ifadesi ile son derece normal bir çocuk olan Sezai’nin hayatı sınıflarına yeni gelen Burcu’ya âşık olması ile değişmişti. O vakte kadar bilgisayarla ilgili konuşmalarını yabancı bir dil sanan Sezai, Burcu’nun e-posta adresini istemesiyle bir internet canavarına dönüşmüştü. Onun internet gezintileri bizim bildiğimiz sıradan gezintiler gibi değil elbette. Dizide hem eğlenceli hem de garip gezintileri Sezai’nin ağzından dinliyoruz. Tabii ki tüm gezilerin aşk uğruna yapıldığını bilerek…
Sezai’nin maceralarının anlatılığı dizinin ikinci kitabı “İnternet Kardeşim Muku” ve üçüncü kitabı “Neredesin Burcu?” alt başlıkları ile yayımlandı.

“İnternet Kardeşim Muku”da, Sezai yaptığı gezintilerden birinde istemese de biyolojik değil, teknolojik bir kardeş sahibi oldu. Sezai, süt içmeyi seven, sevimli ve meziyetleri olan bu kardeşle maceradan maceraya koşuyor. Bu yeni kardeşi ev halkından saklamak için yaptıkları da cabası.
Sezai, yayımlanan son macerası “Neredesin Burcu?”da, adından da anlaşılacağı için internet gezisi sırasında kaybettiği kız arkadaşının peşine düşüyor. Arama sürecinde en büyük desteği ise sevgili kardeşi Muku’dan görüyor. Burcu’nun akıbetinin ne olduğunu ise kitaba bırakıyoruz.
Buhara, tarafından yeni baskılarında gündeme uygun olarak güncellenen dizi, 10 yaş üstü çocuklara hitap ediyor. “İnternet Canavarı” dizisi, toplam sekiz kitaptan oluşacak. Dizinin dördüncü ve beşinci kitapları bu sonbaharda yayımlanacak. Bu diziyi merak edip okuma yazmayı yeni öğrenenler ise sürprizlere hazır olsun.
Frizbi kitaplar
Jim Benton ya da Alexander Mccall Smith’in hem konu bakımından zengin hem de eğlenceli kitaplarını okurken dilimizde böyle çocuk kitaplarının yazılmamasını nedense kendime dert etmiştim. Kitap, her şey bir yana keyif almak için okunur. Çocukların kitapları frizbi gibi fırlatıp atmalarını sağlamak elbette ki yazarın görevi. Buhara bu dizisi ile bize ana dilde yazılmış eğlenceli, güncel bir çocuk kitabının farklılığını ortaya koyuyor. Beğensek de beğenmesek de yeni neslin kullandığı bir dil var ve Muharrem Buhara, bu dile vâkıf. Didaktik olmak uğruna okumayı zulme çevirmenin bir anlamı yok. Okuyan çocuğun kitaptan bir şeyler öğrenmemesi zaten mümkün değil. Kendi hesabıma “İnternet Canavarı” dizisini okurken çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim.

Çocuk kitapları olsa da çeviri kitap ile ana dilde yazılmış yapıtlar birbirinden çok farklı. Öncelikle konular farklı, isimler farklı, kültürler farklı. Diğer ülke çocuklarına nasıl ki bizim İnek Şaban’ımız bir şey ifade etmeyecekse onların kahramanları da bizim çocuklarımıza anlam ifade etmeye biliyor. Bu yüzden donut yerine sigara böreği yiyen, “kuş sesleri ovalara yayılır”ı söyleyen Sezai çok sevimli bir çocuk.

“İnternet Canavarı” dizininde yer alan karakterleri ise Birol Bayram resmetmiş. Yayınevi aracılığı ile bir araya gelen Buhara ve Bayram oldukça uyumlu bir ikili olmuşlar. Bu ikiliyi sadece bizim değil, dünya çocuklarının okuması için ise çalışmalar devam ediyor.

Bir çocuk kitabını böyle keyifle okumayalı uzun zaman olmuştu. Çok öznel bir değerlendirme olsa da Muharrem Buhara’nın kaleme aldığı “İnternet Canavarı” dizisinin şimdiye kadar Türkçede yazılmış en eğlenceli çocuk kitapları olduğunu söyleyebilirim.